8 Ağustos 2013 Perşembe

-Mahlukat Arası İlişkiler 1- Xaleqa (خلق) ve Jeale (جعل)

Girizgâh:

Uzun zamandır (yaklaşık iki yıl) vejetaryenliğin İslam'a uygun olup olmayacağı üzerine bir yazı yazmayı istiyordum ama hem yeterli birikimim yok hem de Kurân-ı Kerim'e kendi isteklerimi söyletme korkusundan dolayı bir şey yazamadım, süründürdüm de süründürdüm. Derken Etsiz pazartesi'ye vejetaryenliğin İslam'a uygun olup olmadığı cinsinden sorular gelince, arkadaşlar benden bir yazı yazmamı rica ettiler. Başta kabul ettim, sonra yine aynı çekincelerden dolayı erteledim. Zira Vejetaryen bir bakış açısıyla ayetleri eğip bükebilirdim ve hâlâ daha aynı çekinceye sahibim. Ama yazmazsam da aklımı devamlı kurcalayacağı için yine de korkumun üstüne gidip bir şeyler yapmaya çalıştım (yazı dizisinin Vejetaryenliği olumlayacak bir şekle bürünmemesi kuvvetle muhtemel, şimdiden belirteyim; hayal kırıklığı olmasın). Yanlışlarım bol olabilir, Rabbim ıslâh etsin. 

Vejetaryenlik bahsine geçmeden evvel Kurân-'ı Kerim'de insan ve diğer mahlukat'tan nasıl bahsedildiğini irdelemek gerek. Dolayısıyla bu yazıda Xaleqa ve Jeale fiilleri üzerinden bunu incelemeye çalışacağım. Bu hususta bana yardım etmekten çekinmeyen, bu iki fiil arasındaki farkı Jâil/Xâliq failleri üzerinden anlatan ve kafamda iyice yerleşmesine sebep olan Mehmet Server'e ayrıca teşekkür ederim, Allah râzı olsun.

***
İslâm'a göre insan tek bir zât tarafından yaratılmış olması sebebiyle diğer mahlukatla ortak (En'am Suresi 38) özellikleri olan ama buna rağmen onlardan ayrılan bir varlıktır. Onu ayıran, günümüzde fazlaca vurgulandığı şekliyle zekâ değil, İslâm'da kullanıldığı haliyle akıldır. Yani sahibini, beşeriyetin getirdiği çeşit çeşit arzulara kapılıp kötü şeyler yapmaktan alıkoyan meleke. Akıl vasıtasıyla insan Rabbini bilir, hak ile bâtıl arasını ayırır, kendi dâhil tüm mahlukatı idrâk eder; bu yüzden akıl insana emanet edilen ve onu diğer canlılardan ayıran bir özelliktir (akıl sadece akletme değil, amele de dökmektir). Ama İslâm'a göre insan ancak var olan bu bilkuvve/potansiyel aklını iyi yönde kullanırsa mahlukattan ayrı, üstün bir konuma gelebilir (halife olabilir). Bu potansiyele rağmen beşerî özelliklerine kapılır, Rabbini unutur, halife olmanın hakkını veremez ve yeryüzünde ifsâd çıkarırsa esfelü sâfilin oluverir (yaratılmışların en aşağısı). Niye, çünkü ona verilen emanetin hakkını yerine getirememiş ve verdiği ifsâd da buna nisbetle tüm mahluktan daha fazla olmuştur. Dolayısıyla insan için "Kainâtta miniciğiz, o kadar ki şu nokta bile bizden daha büyük kalır/diğer canlılarla bir farkımız yok" bakışı Kurân-ı Kerim'e uygun değildir. Hem insana verilen nimete hakkıyla şükretmeyi engelleyeceği hem de yüklendiği sorumluluğu azaltabilmesi hasebiyle bu bakış sorunludur.

***
İnsan aklı (ve bir de elleri?) vasıtasıyla etrafını kendi isteğine göre şekillendirebilen bir varlıktır diyebiliriz. Haliyle yeryüzünden faydalanabilmek de onu ifsât etmek de en çok insan eliyle gerçekleşiyor. Kuran'ı Kerim de bu iki duruma dikkat çekmiş ve hem yeryüzünün bizler için yaratıldığını vurgulamış hem de onu en çok bozabilen varlıkların bizler olduğuna dikkat çekmiş:
هُوَ الَّذِي خَلَقَ لَكُم مَّا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ 
O, o hâlikdir ki yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. Sonra Semaya inayet buyurdu da onları yedi sema halinde nizamına koydu. o her şey'i bilir bir alîmdir. 
Bakara Suresi 29. ayet - Elmalılı Hamdi Yazır

ظَهَرَ الْفَسَادُ فِي الْبَرِّ وَالْبَحْرِ بِمَا كَسَبَتْ أَيْدِي النَّاسِ لِيُذِيقَهُم بَعْضَ الَّذِي عَمِلُوا لَعَلَّهُمْ يَرْجِعُونَ
 (Allah'ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu) insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı: Bu şekilde (Allah), belki (doğru yola) geri dönerler diye yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını onlara tattıracaktır.
Rum Suresi 41. ayet - Muhammed Esed 

Bu iki ayeti birleştirdiğimizde yeryüzünde var olan ne varsa (kendimiz dâhil) bizim için yaratılmıştır ama bu istediğimiz her şeyi yapabileceğimiz anlamına gelmiyor. Sizin için yaratıldı ama yiyip içip azgınlık edesiniz diye değil, istifâde edip isrâf etmeden-haddi aşmadan faydalanın diye. Bakara 29. ayette Allah'u Teâlâ, Xaleqa fiilini kullanıyor ve sizin için yaratan diyor. Yeryüzünde ne varsa bizim için yaratıldı, peki bu illa ki ondan faydalanacağımız anlamına mı gelir? Hayır, o zaman hınzırı nereye koyacağız? Üstelik (denizler dâhil) adını sanını bilmediğimiz çeşit çeşit canlılar var. O halde bizim için yaratılması genel bir ifade. Kastedilen, bazen imtihan için, bazen faydalanın diye ve bazen de Allah'ın yüceliğini, onun hayy sıfatının ne derece sonsuz olduğunu tefekkür edip bilesiniz diye yarattı. Nitekim yeryüzünde var olan her şeyden biri de biziz ve biz dâhil var olan her şey, inanan insana Allah'u Teâla'nın varlığını hatırlatır. O zaman ben bu ayeti en genel manada tüm yaratılmışlardan yola çıkarak yaratana varmak, onun hayy sıfatının yüceliğini müşâhede edip hayrete dalmak, isrâf etmeden yaratılmış şeylerden faydalanmak olarak alıyorum. 

Gelelim Jeale fiiline. Jeale fiilinin manası çok aslında ve Kurân-ı Kerim'de de bu çeşitliliğini görürüz. Bu manalardan biri de "yaratma" manasında kullanılmasıdır. Ancak "sizin için yarattı" cümlesi en çok Jeale fiiliyle gelir ve mana Xaleqa'dan farklı olarak genelden daha çok hususileşir. Mesela En'am Suresi 97'de "yıldızları sizin için yarattı" denmekle yetinilmez, "Kara ve denizlerin zulümâtında (karanlığında) hidayete eresiniz (yolu bulasınız) diye sizin için yarattı (jeale)" şeklinde daha hususi bir mana ile kullanılır. Xaleqa'da fâil sadece Allah iken, Jeale'de insan vâsıtasıyla Allah'tır (yani insan cüz'i iradesi ile amel eder, Allah da külli iradesini kullanıp bu fiilin sonuçlarına izin verir/yaratır manasındadır). Bu yüzden Xaleqa asli ve dolaysız, Jeale ise değişken ve dolaylıdır:
وَاللّهُ جَعَلَ لَكُم مِّن بُيُوتِكُمْ سَكَنًا وَجَعَلَ لَكُم مِّن جُلُودِ الأَنْعَامِ بُيُوتًا تَسْتَخِفُّونَهَا يَوْمَ ظَعْنِكُمْ وَيَوْمَ إِقَامَتِكُمْ وَمِنْ أَصْوَافِهَا وَأَوْبَارِهَا وَأَشْعَارِهَا أَثَاثًا وَمَتَاعًا إِلَى حِينٍ
Ve size, dinlenme yeri olarak kendinize ev (yapma imkan ve yeteneğini) veren; size, hayvanların derilerinden, konup göçerken kolayca taşıyabileceğiniz barınaklar; (kaba) yünlerinden, ince yumuşak yünlerinden ve kıllarından dayanıklı ev eşyası ve daha kısa süreli kullanımlar için başka eşyalar (yapma imkan ve becerisini) bahşeden de Allah'tır. (meali parantezle okuduktan sonra bir de parantezsiz okursanız dediğim biraz daha anlaşılabilir -eyfi)
 Nahl Suresi 80. ayet - Muhammed Esed

اللَّهُ الَّذِي جَعَلَ لَكُمُ الْأَنْعَامَ لِتَرْكَبُوا مِنْهَا وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ
Allah odur ki sizin için (en'amı) o yumuşak başlı hayvanları yarattı, onlardan binid edinesiniz diye, hem onlardan yersiniz. 
Mu'min Suresi 79. ayet - Elmalılı Hamdi Yazır 

Bu iki ayette de Xaleqa yerine jeale fiili kullanılmıştır. Niye? Çünkü, hayvana binen, onun etini yiyen, evleri yapan insandır ama hem insanı yaratan hem de o fiilleri işlemesine izin veren Allah'tır. Rabbimiz, insanın bir şeyler yapabilme kâbiliyetini ona bahşeden olduğu için bunlardan bahsederken fâil olarak kendisini zikretmiştir (ama insan vâsıtasıyla gerçekleşir bunlar). Ve işin içine insan girince de değişkendir. Nitekim bugün hayvanları kullanma şeklimiz değişmiştir. Artık onlara binmek için pek de iltifat ettiğimiz söylenemez değil mi?

***
Sıra geldi fiil değil, fâil olan Jâil ile Xâliq arasındaki farktan bahsetmeye (bu farka büyüklerimiz değinmiş, bana da Mehmet Efendi haber eyledi). Bunun için şu iki âyete bakmamız gerekiyor evvelâ:
وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي خَالِقٌ بَشَرًا مِّن صَلْصَالٍ مِّنْ حَمَإٍ مَّسْنُونٍ
Ve düşün o vaktı ki Rabbın Melâikeye: ben, demişti: salsâlden, mesnun bir balçıktan bir beşer halkedeceğim.
Hicr Suresi 28. ayet - Elmalılı Hamdi Yazır 

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ
Yâd et o zamanı ki, Rabbin meleklere «Ben yeryüzünde muhakkak bir halife kılacağım» diye buyurmuştu. Melekler de, «Yeryüzünde fesad çıkaracak, kanlar dökecek kimseyi mi yaratacaksın? Bizler ise Sana hamd ile tesbih eder, Seni takdîs eyleriz» demişlerdi. «Şüphe yok ki sizin bilmeyeceğiniz şeyleri Ben bilirim,» diye buyurmuştur.
Bakara Suresi 30. ayet - Ömer Nasuhi Bilmen 

Evvelki ayette, Allah'u Teâlâ beşeri halketmekten (xâliq), ikinci ayette ise yeryüzünde halife kılmaktan (jâil) bahsetmiştir. Yâni, beşeriyetten hâlife olmaya giden yol uzun bir yol ve her insan da hâlife olamaz. Ancak beşerî (hayvansal güdüleri) Allah'a taat ve ibadetle terbiye eden, Allah'ı bilen, yeryüzünde bozgunculuk, ifsâd çıkarmayan, isrâf etmeyenler halife olabilir. İşte bu mana da, jeale fiilinin dolaylılığına işâret eder. Allah'u Teâlâ bilkuvve halinde her insanı halife olacak şekilde yaratmıştır ama insan bu emânetin hakkını yerine getirirse halife olabilir. Bu manada yeryüzünde halife kılacağım ayetine mazhar olan ancak hediyenin hakkını verendir. Bu hediyeyi mahveden ve beşeri isteklerinin peşinden sürüklenen ise ancak bir beşer olabilir, halife değil.

Ekleme: Bu yazıyı yazdıktan sonra En'am Suresi'ndeki bir ayet için Elmalılı Hamdi Yazır'ın Hak Dini Kur'an Dili tefsirine baktım. Bu iki fiil arasındaki farka orda da değinilmiş, merak edenler şuradaki dördüncü paragraftan okuyabilirler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder