1 Eylül 2011 Perşembe

"Eski Zaman Kadını Mutluydu" Miti

"Eski zamanda kadınlar mutluydu, şimdi eşit ama mutsuz." diye bir laf dolanır oldu son zamanlarda veya benim yeni yeni dikkatimi çekmeye başladı. Acaba bir tek ben mi çok ciddi sorunlar görüyorum bu cümlede diye düşündüm. Şöyle bir takım sonuçlara ulaştım:

Evvela, önyargılı bakmayanların farkedebileceği gibi bu bakış açısı çok büyük bir genelleme içeriyor. Sanki şimdiki zamanda yaşayan dünyadaki tüm kadınları derinlemesine tanıdıkları yetmiyor, bir de o yelpazesi pek geniş, "geçmiş zamanın kadınları"nın da iç dünyalarına vakıf oluyorlar. Hele başka konular hakkında güzelce yazan insanların böyle indirgemeci bir bakışı nasıl edindiklerini aklım hayalim almıyor, üzülüyorum çok.

Eğer sorun, modernizmin tasavvurundaki insansa bunu kadınlara ve kadınların hak arayışına tahsis etmek niye? Eğer bir kötülük varsa bu hak arayışının kötülüğünden çok, modernizmin başka tahakküm biçimleri getirmesinde değil midir? O halde şimdiki zamanın olumsuzluklarını göstermek için illa da geçmiş zaman nostaljisi yapıp onu yüceltmeye ne gerek var ki? Ve bunu yaparken geçmiş zamanın en iyi örneğini, mutlu olduğu iddia edilen kadını alıp şimdiki zamanın en kötü örneğini, mutsuz kadınını karşılaştırmak nasıl hakkaniyetli bir duruş olabilir? Bu söylemin altında modernizmin sorunlarından daha çok şöyle bir koku alıyorum ben; "Eskiden kadın kocasına tabi idi. Tabi olmanın, onun fıtratı gereği olmasından mütevellit kocasını mutlu edince, geleneğin içerisinde kalınca o kadın mutlu oluyordu. Şimdi artık fıtratını değiştirdi, o yüzden de mutsuz. Yeniden bize (erkeklere) tabi olsunlar, mutlu olurlar." Oysa ki benim görebildiğim çok daha başka. Şimdi anlatacağım ama bu paragraf uzadı, yeni paragraf açayım da orada anlatayım azıcık.

Mutsuzluk veya mutluluğu eski ile karşılaştıramam, çünkü şimdikine dair kendi gözlemlerimden yola çıkarak bir genelleme yapacak olsam da geçmişe dair çok daha az veri, gözlem var elimde. O yüzden eski zamandaki kadının mutlu olduğu düşüncesini şimdilik bir kenara bırakıyorum ve günümüzde herkesin pek yakındığı mutsuzluğun kaynağına bakıyorum. Gördüğüm en mühim şey (çok genelleme olacak yalnız, yanlışlanabilir bir gözlem bu dediklerim) tatminsizlik. Her şey, kültür, giyecek, yiyecek ve arzular; tükenmesi ve o anda mutlu etmesi gereken şeyler ama hepsinin bir sonu olduğu için çabuk bitiyorlar ve bu da tatminsizlik oluşturuyor bizde. Yalnız başımıza kaldığımızda sıkılmaya başlıyoruz. Ayrıca şehir hayatı çok kalabalık, keşmekeşli, gürültülü olduğu için çok çabuk yoruluyoruz. Bu kadını, erkeği, çocuğu, herkesi etkiliyor. (Yani o tatminsizliği aşamazsa, aile içinde yaşayan kadın kocasıyla eşit olmayıp ona tabi olsa da mutsuz oluyor.) Eğer sorun kadının dışarıda çalışması ise, bunda da yine suç eşit haklara sahip olmak değil, genelde çalışma koşulları ve istemediği işlerde (çoğu kere erkeğin yarı ücreti karşılığında) sırf para kazanabilmek için çalışması oluyor. Öte yandan evin içinde kalınca da çalışması lazım, kendini tekrar eden çalışma yorabiliyor insanı, dışarıdaki işten farklı olarak bitmeyen mesai çok sıkıyor. Mesela beni tekrar eden her türlü iş mutsuz ediyor (ev işi de dahil), bedensel olarak tembel bir varlığım. Bir tek oturayım, okuyayım, bir şeyler çiziktireyim, arada biraz gezeyim yetiyor mutlu olmak için. Bilgisayar ve internet farklı tarzda üretim (pek iyi olmasa da) yapabildiğim ve farklı kimselerle tanışabildiğim, onların fikirlerinden etkilenebildiğim bir yer ve internetim olduğundan beri kendimi çok daha yeterli ve iyi hissediyorum (ama internete bahçede girmeyi seviyorum mesela, binadaki sıkışık apartmanlarda değil). Eski zamanda olsam ne olurdu bilmiyorum ama içimdeki bu merak o zamanda var olsaydı çok daha mutsuz olacağımı düşünüyorum. (Şimdi dahi düşüncelerimin kısıtlandığını hissediyorum, burada dile getirebildiğim her şeyi kendi kimliğimle dile getirmem çok zor oluyor.)

İşte bunlar yüzünden mutsuzluğu, sırf modernizmden sonra çıktı diye eşit hak talebine bağlamak mantıklı gelmiyor bana. Modernizmin pek çok kötülüğü vardır, kötülüğünü iyi diye de gösterebilir ve kabullendirebilir bize (tam bir modernizm eleştirisi yapabilecek bir konumda, bilgide değilim aslında, o yüzden kesin ifadeler kullanmıyorum). Mesela modernizmin açtığı yoldan ilerleyen kapitalizmin her şeyi fabrika usulü seri üretime bağlayışı ve medyasıyla, modasıyla kalıplaşmış bir güzellik, özgürlük ve yaşayış tarzıbı dayatması eleştirilecek şeyler bence. Mesele ne tek taşımı kendim almak ne de başkasının alması, kapitalizmin onu alma zorunluluğunu bana hissettirmesi. (Bu konuyu da daha detaylı ayrı olarak yazarım.) Ama bütün bunlar, modernizmden sonra gerçekleşen hak talepleri kötüdür anlamına gelmiyor ve belki modernizm/kapitalizmin o kötülükleri pek çok harekete vesile oldu bu yüzden. Hatta anarşizm ve feminizmi modernizmin güzellikleri olarak görüyorum (bu ikisinin birleşimi de tatlı geliyor çok). Modernizm eleştirisinde yine en çok anarşist akımlarda var olanları haklı görüyorum. Daha doğrusu anarşizmin her yönden tahakkümü sorgulama biçimleri ilgimi çekiyor (buna erkeğin kadın ve tüm insanların da diğer canlılar üzerinde hakim olmasının "doğallığının" sorgunlanması da dahil).

Son olarak bir soru ile bitireyim, eski zamanda kadın mutluydu deniyor ya. Peki mutlu insan başkalarına zulmetmekten hoşlanır mı? Bana hoşlanmaz gibi geliyor. O halde bu topraklarda "kaynana" sorunu nasıl böylesine köklü yerleşebildi? Nasıl mutlu bir insan gelinini yakabilir? (kaynana sorunu ile ilgili şurada bir şeyler yazmıştım, ne demek istediğimi merak edenler bakabilirler.)

Not: Özet geç piç diyenler için gelsin. Kadının eski zamanda mutlu olduğunu söylemek çok fazla veriye dayanmadan çok büyük bir genelleme içerir. Ben bir kadın olarak eski zamanda kadınların mutlu olduğu iddiasını açıkçası istihzalı karşılıyorum. Buna karşılık şimdiki zamanda bize dayatılan kalıpların da sorunlu olduğunu ve eskisinden çok daha iyi bir yerde olduğumuz iddiasını tam kabullenmiyorum. Sorunlar hala çok fazla ama bunun çözümü eskiye dönmek değil, var olandaki sorunları halletmek ve onu dönüştürmek.

2 yorum: