26 Mart 2012 Pazartesi

İyi/Kötü Meselesi - Giriş

Evvelki yazıda iyi kötü meselesine şöyle bir değinmiş ama pek yüzeysel ve keskin bir tanımını kabullenmiştim. Öyle düşünmüyorum aslında diyecek değilim, zira söz konusu kötülükse pek derin yaklaşamıyorum. En basit olarak biri başka biri üzerinde iktidar kuruyorsa, ona eziyet ediyorsa, onun varlığına zarar veriyorsa kötülük yapmış kabul ederim. Öte yandan iyilik hakkında pek de net değilim. Daha doğrusu sanki çoğu iyiliğin içinde de kötülük varmış gibi geliyor, öyle ki ancak eşeleyince o kötülük kokusu burnunuza çalınıyor.

Mesela ya iyilik dediğim şey sadece kötülüğün gizlenmiş bir maskesi ise? Şu an, görünürde güzel, faydalı gibi duruyor ama onu yapma saikini irdeleyip kendime nazar eylediğimde yine yaptığımın öyle saf iyi, güzel olduğunu söyleyebilecek miyim acaba? 'Madem iyilik göründüğü gibi değil, altından kötülük/zarar çıkıyor o zaman kötülük için de tersini söyleyebiliriz' denebilir. Ama aynı olduklarını düşünmüyorum, zira iyilikteki kötülük ve onun verdiği zarar kendini gizleme ihtiyacı duyuyor (kötülüğü kendimize yakıştırmadığımızdan olabilir) ama kötülüğü yaparken böyle bir gizlemeye ihtiyaç yok, daha çok kendini olduğu gibi seriveriyor ortaya. Elbette kötülüğü maskelemek onu aleni yapmaktan daha tercih edilesi bir durum benim için. Evvelkinde en azından (çoğu kere farketmeden) bir şeyleri gizleme ihtiyacı duyuyorum veya kötü olsa bile niyetim onu yaparken kastî bir zarar vermek değil. Ama ikincisinde bundan belki zevk alma, gizlemeye bile ihtiyaç görmeme durumu var. O yüzden ikisini aynı kefeye koymuyorum kesinlikle. Yine de iyi bir şey yaptığımı düşündüğümde bunun sebebini ve yol açtığı sonuçları teemmül etmedikçe bir şeylerin eksik kalacağını biliyorum. Bu (teemmül) nefsimin havalarda uçuşmasını engelleyebileceği gibi kaş yapayım derken göz çıkarma sonucunu da azaltabilir.

Aslında yazının konusu başka bir şeydi ama onu yazmadan evvel bir seri oluşturma fikri pek cazip geldi. Bu yüzden iyi-kötü ile alakalı meseleye giriş minvalinde yazdım şimdilik. Eğer seriye devam edebilirsem şık bir paket halinde kendini sunan (acaba cidden öyle mi olan) iyiliklerden bahsetmeyi düşünüyorum. Ama saf kötülüğe (iyilik görüntüsüne bürünmeyenine) dair paylaşabileceğim düşünceler oluşursa onları da yazacağım kısmetse.

-Ve belirtmem gerek, iyi niyetin ardını araştırıp samimiyetsiz diye başkalarını yaftalamış gibi olabilirim seride. Samimiyet-samimiyetsizliği belirleyecek merci değilim aslında, kimsenin içini, yaptığı şeyleri niye yaptığını tam bilemem. Ama yine de hem kendimden yola çıkıp hem de gördüklerim üzerinden düşüncelerimi paylaşmayı istiyorum. Yanlış gittiğim noktalarda da (heyecanlanıp genellemeyi abarttığımda misal) zaten okuyanlar tarafından uyarılacağımı biliyorum. (Değil mi, uyarırsınız?) O açıdan da gönlüm rahat.-

4 yorum:

  1. Öncelikle her iki yazını da beğeniyle okuduğumu söyleyeyim. Allah'ın gerçekten de bizim "iyi, adil" olarak nitelendireceğimiz bir Yaratıcı olup olmadığı benim de aklımdaki soru işaretlerinden birisi. Bu konuda net bir inancım yok. Hatta evrensel ahlak kavramının gerçekten var mı, yoksa bizim kendimizi düzene sokmak ve huzurlu hissetmek için yarattığımız bir yanılsama mı olduğundan bile emin değilim.

    Emin olduğum tek şey; yarattığı insanların aklına değer vermeyen, ahlak sahibi bir insanı sadece kendisine iman etmediği için sonsuz cehennemle cezalandıracak bir tanrıya tapmaya karşı heves duymadığım. Aslında çok şey yazabilirim bu konuda, ama konumuz bu değil.

    Yapılan her iyiliğin altında kötülükten ziyade, [b]bencillik[/b] yatar. Vurulmak üzere olan arkadaşımızı kurtarmak için merminin önüne atlarken bile beynimizdeki "Ya o kişiye zarar gelirse?" endişesini yaratan kimyasalları durdururuz aslında, son nefesimizi bu fedakarlığı yapmış olmanın huzuru ve gururu içinde veririz. Veya bir dilenciye para verdiğimizde fakir bir durumda olmadığımızı kendi kendimize hatırlatırız, yaptığımız iyilik bize gurur verir.

    Ama bunların hiçbiri bu yaptığımız iyilikleri değersiz, kötü niyetli kılmaz. Yaptığımız iyiliğin yan etkilerinin olması da aynı şekilde. Belki o dilencinin, aslında çalışabilecek kapasitede olup da aldığı sadakalar sayesinde dilenciliğe devam etmesi veya eğer çok acılı bir hayat sürüyorsa hayatının devam ediyor olması gibi ekstrem, tartışılır durumlar söz konusu olabilir. Ama bu yine de iyiliklerin genel olarak gizli kötülük olduğu anlamına gelmemeli.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler, sevindim :)

    Gizli kötülük de biraz hm yanlış bir tabir, kabul ediyorum. Ama tam ne desem bilemedim (yine de kötü niyetli yapılmıyor elbette bunlar). Bir de iyiliğin kendisi de çeşit çeşit.

    Mesela bir dilenciye para vermekle arkadaşın için kendini kurşunun önüne atmak aynı iyilik seviyelerinde değiller bence, zira aralarında büyük bir fedakarlık farkı var. İkisinin sonucunda rahatlama oluyorsa da, dilenciye para verildiğinde o rahatlığın pek olmaması gerektiğini düşünüyorum ben. Zira bir kimseyi dilenecek bir hale getiren sistemi değiştiremedikten sonra ona acımanın kendini kolay yoldan tatmin etmek olduğunu düşünüyorum. O noktada sanki şöyle bir şey hissediyorum, tamam para verdiğin için iyilik yapmış olabilirsin ama bu köklü bir değişim oluşturmadı. O yüzden verdin diye rahatlama pek hissetmemelisin. (Bu konuya benzer bir konu yazdım gibi, biraz daha orada deşerim.)

    YanıtlaSil
  3. Yaratıcı hakkında söylediğin şeyle alakalı olarak. Kuran'da Allah'tan söz ediyorsun sanırım. Ben şöyle düşünüyorum biraz da o kısmı, Kuran'da geçen kafirler zümresi genelde Müşrik Kureyşlileri kapsıyor. Bu kimseler de sırf Müslüman diye ellerinden geleni ardlarına koymamış kimseler. Müslümanlara işkenceler ediyorlar, yurtlarını terkettiriyorlar vs. O yüzden oradaki bir inanmayanla kimseye zararı olmayan bir inanmayan arasında bence fark var.

    Kuran da bence hepsini bir saymıyor: "Allah, sizi, din konusunda sizinle savaşmamış (dininizden dolayı size zulmetmeye kalkmamış), sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah, âdil davrananları sever." Mümtehıne 5. ayet.

    Haliyle bence ayetlerde azap görüleceği söylenen müşrikler/kafirler, insanlara zulmeden ve yurtlarından çıkaran Mekke müşrikleri ile (günümüzde de) zulüm yapanlara benzeyenlerdir. Münafıklar da bu müşriklere yardım edenler olarak ele alınırsa, (günümüzde) zulmedenlere yardım edenlerdir diyebiliriz. (Kuşkusuz başka ayetler getirilerek bu dediklerim çürütülebilir, lakin ki benim inancım bu dediklerim yönde.)

    He burada şu soru sorulabilir, ne kadar zulmederse zulmetsin; bir insanın cehennemde yanması korkunç bir şey. Başka ceza yöntemleri olamaz mıydı? diye. Belki cehennem de bir cezalandırma olacağına dair fikir vermesi açısından tercih edilen bir şey olabilir. (Mesela Arabistan çok sıcak memleket olduğu için cehennem sıcağı denildiğinde akıllarında çok daha fazla yer etmesi kabil.) İlle ateşli bir cezalandırma olacak değil bence. (Sanırım İslam filozofları cehennemin ruhi bir cezalandırma-rahatsız olma, huzur bulamama gibi bir şey olduğunu savunuyorlardı. Bu dedikleri de genel İslami görüşte eleştiriliyordu, yeri gelmişken belirteyim.)

    YanıtlaSil
  4. Bu ikinci yorumunda bahsettiğin ayetler benim bu konudaki fikirlerimi etkilemeye başladı.

    YanıtlaSil