3 Nisan 2013 Çarşamba

Oyun

İnsanı icat etmeye, yeni ve ilginç şeyler keşfetmeye sevk eden (ihtiyaç dışında) iki temel içgüdü olabilir: merak ve can sıkıntısı. Merak daha pozitif, can sıkıntısı ise daha negatif. Zira insanın çabası genelde merakı beslemek için olurken can sıkıntısında tersi olur; öyle ki can sıkıntısı boğazını kesebileceğim bir cisme bürünse idi, hiç çekinmeden alaşağı ederdim. Öte yandan hangisi ne tür icatlara sebep oluyor kesin bir şey demesi zor ama birincisi daha çok keşiflere, ikincisi ise daha çok oyunlara yakınmış intibası uyandırıyor bende.

Bazen de merak can sıkıntısını gidermek için bir araç olur, işte günlük keşifler ve can sıkıntısına olan çareleri de bu ikisinin birleşiminden olur. Aynı yemeği yapmaktan sıkıldıysan farklı yiyecekler katıp denersin, hem merakını beslemiş hem sıkıntını gidermiş olursun. Bir gün sıkılır, acaba ne yapsam diye merak eder ve saçlarında değişiklik yaparsın, sıkıntın ve merakın ölçüsünde farklılığa gidersin. Kelimeleri eğer büker, sakalını keser uzatır, topa vurur kaçarsın. Hiç birinin can sıkıntısını geçiremediği zamanlar da olur. İşte o zaman yeni insanlar keşfedersin; mimiklerini, simetrik gibi duran bir yüzün iki tarafı arasındaki farklılıklarını seyreder, hayran kalırsın. Keşfettikçe sever, sevdikçe oynar, oynadıkça da sıkıntını hafifletirsin. Çünkü can sıkıntısı en çok keşifle hafifler. Böyle böyle bir bakmışsın saçlarıyla, sakallarıyla, sebzelerle ve türlü bitkilerle, kelimelerle, birbirleriyle oynayan nice insan. Hepsinin yolları farklı gibi ama ortaya çıkan sonuçlar benzer; Yemekler, oyunlar, cümleler, topluluklar ve yeni insancıklar.

Keşifte ilerleyip hakkı tam anlamıyla bilenlerin bir daha canı sıkılmazmış, öyle dedi bize büyükler ama ben daha o keşfin ucuna bile gelemedim. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder