31 Aralık 2013 Salı

Var Olmaktan Keyiflenmek

Ömrüm var olmaktan sıkıntı duymakla geçti, hem var olmanın kendisinden hem de bu varlığın kadın kalıbında şekillenmesinden. İnsanların hayatlarında ilk hatırladığı şeyler olur ya, işte benim hatrıma gelen ilk şey beni sarmalayıp boğan 'sıkıntı' idi. Büyüdükçe bu sıkıntıya müsebbibin ne olduğunu bulmaya çalıştım. Ufakken yeterince eğlenemiyor oluşumdu, belki de o zamanlarda bana epey ağır gelen Kuran'ı Kerim'i ezberlemekti. Biraz daha büyüdüm, artık o sebepler yoktu fakat o boğuculuk hâlâ devam ediyordu. Bu sefer sebebim değişti, artık eğlenememek değil kadın olarak var olmaktan dolayı sıkıntı duyuyordum. Zira, kadınlık (en azından benim etrafımdaki hâliyle) erkekliğe nisbetle daha da sarmalanan, etrafı çevrelenen bir şeydi; kurallar, kurallar ve kurallar. O halde sıkıntımın kaynağı kadın olmak ve beraberinde getirdiği sınırlanmışlıktı. Erkek olabilseydim, ah olabilseydim her şey geçecekti veya erkek kadar genişlik sâhibi olabilseydim. Çeyrek asrı tamamladığım bugünlerde, bu senede farkettim ki meğer erkeklik de paket hâlinde nice sıkıntılarla geliyormuş, insanlık da hayvanlık da; meğer var olmanın kendisi bir dertmiş. Kime, ne tarafa baksam var olmakla ilgili çeşit çeşit sorunlarla boğuşuyor, eğer insansa dili de olmasından mütevellit bundan yakınıyordu. Var olmaktan pek memnun kimse de bulunmuyordu, ille bir şikâyeti ve yakınması vardı. Ve nihâyet, mahluk olarak her şeyimiz tam olsa bile tırnaklarımız niye uzuyor diye yakınabilecek kapasitede olduğumuzu farkettim. Kalıplar sadece yakınmamız için bir araçtı, biz var olmayı kabullenemiyorduk veya daha doğrusu bize verilen varlık nimetini şükürsüzlük peşinde harcıyorduk (istisnâlar dışında). Kimimizin diğerlerine nisbetle daha haklı gerekçeleri vardı elbette; zira bazıları daha şanslıydı, bazılarına nisbetle âdâletsizlik vardı. Ama dışarıdan şanslı görünenin de şikâyetleri eksik olmuyordu ki? 

Bugüne geldiğimde ise, artık var olmaktan sıkıntı duymuyorum, aksine buna seviniyorum (hâlâ eski alışkanlığıma zaman zaman müracât etsem de). Zira bana verilmiş en büyük hediye var edilmemdi. Buna lâyık görülmüşüm, o halde iş niye "var" olduğumun peşinden çocuksu bir şekilde koşturmak değil, bunu bir nimet bilip yaratılmışlığın; var edilmenin hakkını (en azından elden geldiğince, bu gayretle) ifâ edebilmekti. Bunun dışındakiler bu sorumluluktan kaçmak için bir araçtı sadece. İşte hediyenin o yanını bu yanını çekiştirip mızmızlanmayı bırakınca artık sıkıntılarım azaldı, zira buna vakit kalmamıştı. Yapılması gereken bundan böyle belliydi.

Bugüne kadar ve bundan sonrasında da bana en yüce hediyeyi; var olma nimetini bahşeden, yokluktan varlığa çıkarmaya lâyık gören Rabbime hamdolsun. Ve hep beraber bu var edilişe kısmen de olsa lâyık olabilmeyi bize muvaffak kılsın, bu yolda bize yardımını da ihsân eylesin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder