Şu yazının orta kısmında biraz değinmiştim mazi ve anın algılanışının farklılığına dair. Bu yazımda ise bu algılanış farklılığından dolayı geçmiş ve şimdinin fotoğraflaryla ilgili hislerin de değişkenlik arzettiğinden bahsedeceğim.
Mazi ile ilgili hatıralar genelde silik, şimdiyle karışmış, rüya mı yaşanmış mı belli olmayacak bir şekilde üşüşür zihne (en azından benimkine). Hâl ise daha canlı algılanabildiği için fotoğrafına da biraz yan gözle bakılır genelde. Anı bizzat kendim deneyimleyecekken niye başka aracı koyayım, değil mi? Fakat mazi öyle değil, ona dair renkler karışık. Bazen çok belirgin değilse hatırda kalan kısmı da pek az oluveriyor. Fotoğraf, mazi söz konusu olduğunda daha bir anlam kazanıyor o yüzden. Öyle ki hâli fotoğrafladığımızda özel filtrelerle geçmiş gibi göstermeyi ve öyle izlemeyi seviyoruz. Şimdiyi olduğu gibi çekmek çok sıradan, çünkü hafızamızda hala çok daha taze ve kokusu, dokusu da yanıbaşımızda. Belki özel merceklerle çekilirse (gözümüzün gördüğünden daha farklı olduğu için) bir miktar daha ilgi gösterilebiliyor ama normal çekim pek rağbet görmüyor.
Sosyal ağlardaki "Cildhood friday" etiketi ile meşhurlaşmış çocukluk fotoğrafları da yukarıda bahsettiklerim yüzünden tutuluyor olmasın? (Ergenlik değil, ergenliğin bitimindeki gençlik halimiz de değil, zira onlar şu anki halimize pek benziyorlar.) Şahsen tanıdığım insanların şimdiki hallerini fotoğrafla görmektense canlı olarak, mimikleriyle, kendilerine ait havalarıyla görmeyi, hissetmeyi daha çok seviyorum. Fotoğrafları hem yanıltıcı hem soğuk geliyor. Arkadaş dediğinse soğuğun zıddı, içini ısıtan bir şey, onu soğuk fotoğraf karesine sığdırmaya çalışmak haksızlık olur haliyle. Fakat arkadaşların çocukluk fotoğraflarında ise durum farklı. Artık bakılan kişi şimdi tanınan biri değil ama ondan izler de taşıyor. İzlemesi eğlenceli, şimdiki haliyle ne tür benzerlikleri/farklılıkları var diye meraklanıp bakarken buluyorsun kendini. Kendine ait çocukluk fotoğrafları da keza öyle. Mevcut hâl fotoğraflandığında yabancılık çekilebiliyor, çünkü kendimize diğer herkesten çok daha yakınız ve tek kareye indirgenmek belki daha da tedirgin edebiliyor bu yüzden. Ama kişi zaten çocuklukla hâl arasına bir mesafe koyduğu ve ona şimdiye göre daha yabancı olduğu için kendine ait çocukluk fotoğraflarına ilgiyle bakabiliyor.
Her hâlukarda fotoğraflarla maziyi incelemek bence hâli incelemekten daha eğlenceli. Hatta sanki fotoğraf, çekilip şimdi bakmak için değil de arşiv için güzeldir, bile diyebiliriz. Çekecek, arşivleyeceksin. Oh mis. (Arşivlerken o anki hislerini yazmak ve yıllar sonra baktığında tekrardan hissettirdikleriyle karşılaştırma yapmak da faydalı olabilir beri yandan.)
Şöyle ilginç bir şey okumuştum: Vücudumuz kendisini o kadar çok yeniliyormuş ki, bundan yıllar önce bizi oluşturan moleküllerin hiçbiri şimdikiyle aynı değilmiş (aradaki süre 10 yıl civarıydı, yanlış hatırlamıyorsam). Bizler her anlamda sürekli değişim halindeyiz.
YanıtlaSilÇocukluğuma dair videoları, fotoğrafları gördüğümde çoğu şeyin benim hatırladığımdan daha farklı olduğunu görüyorum ("Bizim evimiz o kadar küçük müymüş?", "Aaa, apartmanın bahçesinde şunlar da varmış!"). Geçmişteki bazı 'hatırda kalıcı' olaylar hakkında ailemle konuştuğumda, o olayların nasıl geliştiğine ve olaylardaki tepkilerimize dair hatırladıklarımız da çelişkili olabiliyor. Herkesin olayları aynı şekilde hatırlaması nadir.
Sanırım beynimiz, hatıraların unutulmuş kısımlarını kendi kendine tamamlıyor, sanki bir rüya yaratırmışcasına.
Uff, yazını okuduktan sonra canım eski albümleri kurcalamak istedi, keşke şu an evin ulaşılması kolay bir yerinde olsaydı.
Pazar akşamı da nostalji iyi giderdi :)
YanıtlaSilŞöyle birşeyler yazmıştım zamanında, ilgili göründü: http://oyunkurdu.blogspot.com/2009/10/gecmis.html
YanıtlaSil